Bunca zaman belki binlerce vefat ve hastalık haberi aldım sizlerden. Ve duyduğum her acı haberle ben de dertlendim ve üzüldüm. Terör olsun, hastalık olsun, kayıp olsun her tür kötü yaşantı beni derinden yaraliyordu. Ben de sizlerle üzülüyordum. Ama şimdi itiraf ediyorum ki sizin derdinizle meğer hiç dertlenmemişim bile. Azıcık üzülmemişim ve hiç empati kuramamışım. Kandırmışım herkesi… Kandırmışım ben sizi. Meğer hiç ama hiç yaklaşmamışım bile sizin kederinizle kederlenmeye… Hep yalandan üzülmüşüm. Çünkü ben gerçek hüznü, acıyı, kederi bu iki ayda yaşadım. Öğrendim. Yüreğim yanıyor deyiminin anlamını da, ölecek gibi hissetmenin ne olduğunu da, başım patlayacak gibi ifadesini de, kara haber tez duyulur cümlesinin gerçekliğini de bu iki ayda öğrendim. Üzüntüden yemek yiyememenin ne olduğunu, kafaya bir şeyler takıp da uyku tutmuyor diyenlerin ne düşündüğünü, her an ölecekmiş gibi yaşayın tavsiyesini ciddiye almak gerektiğini hep bu iki ay da öğrendim. Çok sevdiği öğretmeni kulağını çekti diye öğretmenine de okula da küsen küçük kız çocuğunun ne hissettiğini, Allah’a küsen ve dinden çıkan imamın oğlunun beyninde ne fırtınalar estiğini, gördüğü her genci kendi oğlu sanan ve gözyaşlarına hakim olamayan babanın Allah’a canımı al, diye yakarışını, şehit annelerin kaldırım taşlarında oturup oğulları için ağıtlar yakışlarını da bu iki ayda öğrendim. Hastane koridorlarında beklemenin ne olduğunu, gece bulduğun ilk bankta, koltukta, sandalyede uyumanın şükrünü, yemeğin, suyun, ekmeğin bayat mi ya da tarihi geçmiş mi kaliteli mi ya da temiz mi demeden sırf midenin ağrısını bastırsın diye lokmalandığını, hayatta hiç bir şeyin üzülmeye değmediğini hep bu iki ayda öğrendim. Yavrusunu kaybeden binlerce annenin üzüntüsünü bir kenara, kendiminkini bir kenara koyup, “ateş düştüğü yeri yakar” cümlesini tokat gibi hissettim yüzümde bu iki ayda… Ateş tam kalbime düştü çünkü. Yanıverdi yüreğim hiç beklemeden, beynime dağıldı korları, zihnim tutuştu, alev aldı. Tıbbın, tüm hızıyla ilerlemesine rağmen yine de siyasi parmaklar elinde döndürüldüğünü bu iki ay içerisinde öğrendim. Hamileyken yolda hiç tanımadığım insanlar “Allah kurtarsın” derlerdi de anlamazdım neden öyle dediklerini. Doğum sancısını yaşayınca anladim ve ben de gördüğüm her hamile kadına “Allah kurtarsın” demeye başladım şimdi ise Allah evlat acısı göstermesin cümlesinin samimiyetini… Bazen yüzünde tuhaf bir acı hissettiğim teyzeler görürdüm, onlarla biraz konuşup hasbihal edince meğer evladını kaybetmiş yıllar öncesinde de hayat onu üzüntüden bu hale getirmiş olduğunu anlar, içlenirdim. Yaşamadan bilemiyor insan, azıcık empati bile kuramıyor hiç bir duygu hakkında. Ve siz bu empatiyi hiç kurmayın, yaşamayın ve beni hiç anlamayın. Inşallah. “Allah evlat acısı göstermesin.” cümlesi gibi tarifi mümkün değil bu acının. O tuhaf acıyı taşımamak mümkün değilmiş yüzünde. Ben de o tuhaf annelerden biri oldum, siz olmayın inşallah. Ben de gencecik bir çocuk görünce içlenen, ağlayan, ona sarılması gelen annelerden oldum. Siz hiç böyle olmayın. Rabbim sizlere yaşatmasin. Ölçüsü yok… Ne yerden aşağıya gönderebiliyorsun ne yerden göğe fırlatabiliyorsun… Kabullensen de olmuyor, isyan etsen de… İnsanın daha karnındayken hayaller kurduğu, bağlandığı ve en zor zamanları atlatıp rahata erdiğini sandığı bir anda evladını kaybetmenin verdiği acının tesellisi yok. Varsa bulmayı çok istiyorum. Böylesi bir acının size tek faydası var; başka hiç bir acı sizin canınızı yakamıyor. Kanserli birine sivilcem cıkmış diye dert yanmanız gibi… Oğlumu, toprağın karanlığına, soğukluğunda, yalnız bırakıp gitmenin verdiği keder, beni benlikten çıkarıp atıyor; diyorlar ki Allah’ın en sevgili kulu kıymetli peygamberimiz, altı çocuğunu kaybetti. Ah diyorum ah… Sevgili peygamberim Hz. Muhammed’im, anne değildi… Ben, bir anneyim… Diğer çocuğu için ayakta durmak zorunda olan bir anne. Güçlü olmayı benden öğrenecek bir çocuğum daha var geride… Bir gözüyle beni takip eden, yaptığımı taklit eden bir çocuğum daha… Ağlamaya bile korktuğum bir dünya ışte bu dünya. Yas tutmaya bile vakit bırakmayan bir dünya. Bir yandan eşinin ve diğer çocuğunun sağlıklı olduğuna şükrederken diğer yandan kendinden tiksinirsin… Toprağa verdiğin çocuğuna ihanet ettiğini düşünürsün çünkü. Ve dürüstce ölümü anlatırsın on yaşındaki kızına; aniden aileni kaybetmek budur, dersin. Ayakta durmayı bil, yoksa düşersin… Bunları anlatırken kızının Allah’a isyan etmesinden ürkersin ve Allah’a barışık olması için birlikte secdeye gider, dua edersin. Ne için dua ettiğini bile bilmeden, göz yaşların öylece yeri ıslatır, sessizce ağlarsın… Sonra, kızın için oğlunu kalbine gömer ve hayata devam edersin. Hem de daha rahat bir şekilde. Çünkü artık canımı, evlat acısından başka hiç bir acı, yakamayacak dersin.
Ah güzel oğlum bana derdin ki; sen ağlayınca çok çirkin oluyorsun anne. Ben de sana derdim ki öyleyse hep güldür beni. Hep güzel kalayım. Ama oğlum sen gittin şimdi. Ve beni ağlattı hayat. Hem de deli gibi… Ve ben sensiz çirkinim yavrum. Anneler yavruları olmadan hep çirkinler. Hep üzgünler çünkü.
Güzel yavrumun ebedi hayata yolculuğunda benim deli gibi ağladığımı gören sevgili minik yeğenim güzel kızıma demiş ki; ben annemden önce ölmemeliyim. Çünkü annemin Ayşe teyzem gibi ağlamasina, ben dayanamam. Önce annem ölsün. Kızım da demiş ki annemin önce ölmesi de saçma değil mi? Kimse kimseden önce ölmesin ya da herkes aynı anda ölsün.
Bu acılı günümde desteğini esirgemeyen herkese tekrar tekrar teşekkür ederim. Rabbim sizlere evlat acısı göstermesin. Rabbim sizlere sağlık versin. Bana destek olmak için bu videoyu hazırlayan Esenyalı Turgut Reis İlkokulunun kıymetli öğretmeni Murat Hocama ve minik yavrularıma minnet duyuyorum. Güzeltepe Ortaokulu idarecisi Ali Ekber Hocamın, ufacık da olsa beni gülümsetmek için okul dergisine hakkımda yazı yazması, Şehit Hasan Kaya İmamhatip Ortaokulunun kiymetli öğretmeni Nafiye Hocamın kızıma Istanbul’da güzel bir gün geçirtmesi, Darıca İmamhatip’in güzel yürekli hocasi Nevin Hocamin beni tekrar gülümsetmek için çabalaması, Metin Hocamın oğluma yoğun bakımlarda yer arama sürecimde yardım etmeye çalışması, Gülsen Berkpinae Hocamın desteği, Feytullah Hocamın kızıma olan desteği, Musa Kartal Hocamın yardımı, Merve Hocam, Lokman Yazıcı, Murat Balay, İhsan Koç, Ozan Bey, Fatma Ay, Ebru ve Özge Hanimcigim, Uzeyir Gündüz, Ayşe Yericer, Halit Hocam, Darıca Farabi Hastanesinin başhekimi Mustafa Günes, ortapedi uzmanı Dr. Teoman Hocam, yoğun bakim uzmanı Dr. Pınar Kata Hocam ve Ankara Medicana hastanesinin başta beyin cerrahı Dr. Erkut Bey olmak üzere tüm kadrosu, Elif Hanim ve daha bir çok bir çok bir çok kişinin benim için koşturması gerçekten mükemmel bir duygu. İyiki varsınız, sizleri iyiki tanımışım.
