İnsanlık Tarihini Yeniden Yazdıran Gizem GÖBEKLİTEPE

Tarihin tozlu sayfaları arasında unutulmuş bir dönem, 1990’ların ortalarında gün yüzüne çıkarılan Göbeklitepe ile yeniden yazılmaya başlandı. Şanlıurfa’nın bereketli topraklarında yükselen bu antik alan, yalnızca bir arkeolojik keşif değil, insanlık tarihine dair birçok kabulü alt üst eden bir devrim niteliğinde. Göbeklitepe, bilinen en eski ibadet merkezi olarak, insanlığın köklerine dair sarsıcı ipuçları sunuyor.
Göbeklitepe, ilk kez 1963’te keşfedilmiş olsa da, sürüsünü otlatan bir çoban, 1994 yılında Şanlıurfa’nın 15 km kuzeydoğusundaki Göbeklitepe’de dikdörtgen şeklinde üzerinde oymalar olan taşlar buldu; taşları yetkililere götürdü.İstanbul’daki Alman Arkeoloji Enstitüsü görevlisi Klaus Schmidt, bölgeye giderek incelemelere başladı.
Kazılarda çıkarılan 45 tane “T” şeklindeki taş anıtın üzerinde yabani domuz, ördek, yılan, aslan, balık ve avcılık yapan insan figürleri var. Daha yüzlerce taş anıtın çıkarılmayı beklediği bölgenin tapınak olarak kullanıldığını tahmin ediliyor. Bu anıtlardan her biri 15 ton ağırlığında ve 6 metre yüksekliğinde ,Mısır’daki Büyük Piramitlerin 4 bin 500 yaşında ve İngiltere’deki Stonehenge’in 6 bin yaşında olduğu düşünülürse bu kazının dünyanın gelmiş geçmiş en önemli arkeolojik kazısı olduğu belirtiliyor.
Yaklaşık 12.000 yıl öncesine, yani Neolitik dönemin başlarına tarihlenen bu tapınak kompleksi, insanlık tarihinin “avcı-toplayıcı” bir dönemden “yerleşik hayata” geçiş sürecini yeniden değerlendirmemizi sağladı. Daha önce tarımın dini yapılara olanak tanıdığı düşünülürken, Göbeklitepe’nin ortaya koyduğu gerçek, bu sıralamayı tersine çeviriyor: İnsanlar, dini ritüeller için bir araya gelip tapınaklar inşa etti ve bu süreç, yerleşik hayata geçişi hızlandırdı.
Göbeklitepe, anıtsal T biçimli taş sütunlarla çevrili, halka şeklindeki tapınaklardan oluşur. Her biri 5,5 metre yüksekliğe ve 10 ton ağırlığa sahip bu sütunlar, o dönemdeki insan gücü ve teknolojisi düşünüldüğünde adeta bir mühendislik harikasıdır. Sütunlar üzerindeki hayvan figürleri ve soyut semboller, o dönemin inanç ve ritüellerine dair ipuçları sunar. Bu sanat eserleri, sembolizmin ve inancın, toplumları bir araya getiren güçlü bağlar olduğunu ortaya koyar.
Göbeklitepe’nin en büyük gizemlerinden biri, neden ve nasıl inşa edildiğidir. Araştırmacılar, buranın yalnızca dini bir merkez değil, aynı zamanda bir sosyal etkileşim alanı olduğunu düşünmektedir. Binlerce insanın, avcı-toplayıcı yaşam tarzını sürdürürken böylesine büyük bir yapıyı inşa etmek için bir araya gelmesi, güçlü bir inanç sisteminin ve toplumsal iş birliğinin varlığını işaret eder. Ancak Göbeklitepe bir gün terk edilmiş, sütunlar bilinçli bir şekilde toprakla örtülmüştür. Bunun nedeni hala çözülememiştir. Bu gizem, Göbeklitepe’yi insanlık tarihinin en büyük bilmecelerinden biri haline getiriyor.
Göbeklitepe’nin keşfi, sadece arkeoloji dünyasında değil, insanlık tarihine dair düşüncelerimizde de devrim yarattı. Bu antik alan, inancın, toplumu şekillendiren en güçlü unsurlardan biri olduğunu gösteriyor. Ayrıca, insanoğlunun iş birliği yapma kapasitesini ve ortak bir amaç uğruna sınırlarını zorlayabildiğini kanıtlıyor.
Bu eşsiz yapı kompleksi, Türkiye’nin kültürel mirasının bir parçası olmanın ötesinde, tüm insanlığın ortak değeridir.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen Göbeklitepe, geçmişimizi anlamamız ve geleceğimizi inşa etmemiz için eşsiz bir kaynak sunuyor.
Göbeklitepe’nin taşları, 12.000 yıl öncesinin insanlarına dair anlatacak çok fazla hikayeye sahip bulunmaktadır. Bu hikayeler, sadece arkeolojik buluntuların değil, aynı zamanda insanın inanç ve yaratıcılığının gücünün birer yansımasıdır.
Göbeklitepe İnsanlık tarihinin başlangıcı, sandığımızdan çok daha karmaşık ve büyüleyici gözüküyor. Bu büyüleyici miras, geçmişin gölgesinden çıkarak, bize insan olmanın ne anlama geldiğini bir kez daha hatırlatıyor. Göbeklitepe, insanlık tarihine sadece ışık tutmakla kalmıyor, aynı zamanda bize şunu hatırlatıyor: Geçmişin sırlarını çözdükçe, geleceğin anlamını daha derin kavrayabiliriz. Bu taşlar, insan olmanın anlamını zamanın ötesine taşımaya devam edecektir.
Tarih araştırması, Gazeteci
Tülay TÜREDİ [email protected]